do you, do you really enjoy living a life that's so hateful?
cause there's a hole where your soul should be
you're losing control a bit
and it's really distasteful...
Bir önceki yazıya ekleme:
Bu satırları yazan kadın kendini bir nehre attı yıllar sonra. Ceplerine ağır taşlar doldurmuştu. Yüzmeyi iyi biliyordu. Yüzse bile kurtulmamalıydı.
Etiketler: virginia woolf
Demek bir başına bırakılmıştı. Kendini öldür, kendini öldür, diye haykırıyordu evren; bizim hatırımız için. Ama onların hatırı için neden öldürsündü kendini? Yemekler güzeldi; güneş sıcaktı; sonra kendini öldürmeye nasıl girişirdi insan, bıçakla mı, -ne kötü, her yan kana bulanır- yoksa havagazı koklayarak mı? Çok güçsüzdü; elini bile kaldıramıyordu. Üstelik şimdi ölmek üzere olan biri gibi yalnız, lanetlenmiş, bir başına bırakılmış olmasında inanmışların tadamayacağı bir özgürlük, bir lüks, görkem dolu bir ıssızlık buluyordu.
Etiketler: mrs dalloway , virginia woolf
Bette Davis I Love You!
Meryl Streep'e olan hayranlığım yadsınamaz. Hollywood'daki tabuları yıkmaya çalışan bir diğer ve sevdiğim oyuncu ise Bette Davis. İkisi de farklı oldular. Bette Davis yeteneğini ispatladıktan sonra güçlü ve karmaşık rollerde de kendini göstermeye başladı. Aktrislerin sadece güzel, iyi, zarif kadınları değil, çirkin, nefret edilebilecek karakterleri de oynayabileceğini gösterdi. Dış görünüş çok da önemli değildi onun için. O döneme göre gerçekten çok cesur bir 'kadın'dı. Yeteneğine uygun olmadığını düşündüğü bir rolü geri çevirdi ve bağlı olduğu stüdyoyla mahkemelik oldu. Amerikalı eleştirmenler tarafından en iyi aktrislerden biri olarak gösterilen bu kadın 2 kere Oscar kazanırken 10 kere de aday gösterildi bu ödül için. Benim için başarının ölçüsü Oscar veya eleştirmenlerin söyledikleri değil elbet. O da başka bir yazının konusu olur. Söylemek istediğim çok şey var eğer söz Oscarlardan açılırsa...
Bette Davis ile ilgili bir yazıya Meryl Streep adıyla başlamam aslında çok manasız değil. Meryl Streep kariyerinin ilk yıllarında Bette Davis'ten bir mektup alır. Bu mektupta Bette Davis, Meryl Streep'in kendisinin halefi olacağını hissettiğini anlatır. Bu bir bakıma gerçekleşmiştir çünkü Meryl'in de Hollywood'da farklı bir yere sahip olduğu bir gerçek. 60 yaşında olup da hâlâ başrollerde yer almak, hatta Devil Wears Prada ile başlayan süreçte dünya çapında müthiş gişe yapan filmlerde oynamak onu bu endüstride bir istisna yapıyor. Bir bakıma o da sisteme karşı duruyor. Her ne kadar onun durumu istisnai olsa da, belki de bir yere bir kapı açmıştır diye düşünüyorum.
Aslında bu yazıya başlarken sadece rüyamı anlatmayı düşünmüştüm ama Bette Davis'ten biraz bahsetmek istedim. İşte Bette Davis böyle biri ve ben ondan korkuyorum :). Röportajlarından da izlediğim kadarıyla lafını sakınmayan dobra biriymiş. Tüm o izlediklerimden, okuduklarımdan beynime yer edenlerin de etkisiyle böyle bir rüya gördüm galiba. Sanki ben o yıllardayım 1930'ların sonları 40'ların başları. Bette Davis bir filmin içindeymiş gibi. Karşısında janti bir aktör :). Oturmuşlar yemek yiyorlar. Ben de bir pencerenin arkasından izliyorum. İzlemek değil de, Bette Davis görür de onu gözetliyorum diye bana kızar, benden hoşlanmaz diye gizli gizli bir iki bakış atıyorum. Ama Bette Davis bu! Ondan kaçmaz tabii ki. Beni görüyor. Bana doğru geliyor ama ben nasıl korkuyorum bana kızacak diye. Herhangi biri olsa kızsın. Ben onu seviyorum, o yüzden kızmasa iyi olur yani. Sonunda yanıma kadar geliyor ve elini uzatıyor. Beklediğim olmuyor, tokalaşıyoruz, tanışıyoruz. Bu arada Bette Davis'in üstünde uzun altın sarısı, parlak bir elbise var. Saçları da sapsarı, çok güzel. Uyandığımda gerçekten tanışmışız gibi gururlu ve mutluydum :). İlginç ve fark yaratan insanlardan biri olduğunu düşünüyorum. Gerçekten tanışmak isterdim. Geçenlerde bu duyguyu Virginia Woolf için hissetmiştim. Yanlış zamanda dünyaya gelmişim sanki.
Eğer Bette Davis'i hiç seyretmediyseniz özellikle All About Eve ve Whatever Happened to Baby Jane? filmlerini izlemenizi tavsiye ederim. Hmm bir de onun o çatallı sesini sevdiğimi söylemiş miydim?
Etiketler: bette davis , meryl streep , rüya
Ne tür müzik dinlersin?
Bugünlerde pop pop takılıyorum. Buna pop mu deniyor ondan da emin değilim. Belki r&b de olabilir. Herşey birbirine girmiş zaten. Akon, Lilly Allen ve benzeri tayfa diyim anlayın. Bunların nedeni hep Lady Gaga ve youtube'da izlediğim fan videoları. Allahım ben böyle şeyler dinlemezdim ki hiç. Şimdi açtım bi radyo, arada dayanamayacağım şarkılar çıkıyor, onların dışında gayet güzel dinliyorum. Eğleniyorum baya baya :). Sonra kendi mp3lerimden açıp dinlemeye başladığımda ise vay beee işte bu diyorum. Arada kaldım. Geçici bi dönemden mi geçiyorum acaba :p. Yoksa bu müzik olayı ruh haliyle mi ilintili? Dinlediğimiz müzik ruh haline göre yavaş veya hareketli, neşeli olarak değişir tabii ama bilmem ki. Bazı insanlar biliyorum, pop dinlemezüüük dediler mi dinlemiyorlar mesela. Demek benim içimde varmış bi Britney Spears. Haydiii 1-2-3 not only you and meee...
Etiketler: müzik
Rüya literatürüme katılan yepisyeni bir ünlü var
Dün gece yine böyle karmaşık kurmuşuk ( karışık kuruşuk?) rüyalar gördüm. Önce yüreğime iniyodu az kalsın. Hatta indi, gözlerimdeki yaşlar sel oldu aktı. Benim Zuzum ölmüştü. Off düşündükçe ben gidicek gibi oluyorum öbür tarafa. Neyse efendim rüyanın bir yerinde artık bu gerçeği(!) kabul ettikten sonra kafamdan türlü düşünceler geçiyor. Bu Zuzunun bir de böyle hiç hoş olmayan bi şekilde ayrıldığı birisi var. Biz ona hayvan demiyoruz mesela. Hayvanlara hakaret olur diyerekten. Herneyse... Rüyadayken artık matemin yerini başka başka duyguların almaya başladığı ilk safhalarda bu şahsın ağzına etmeyi filan düşünüyorum ben. Nasıl oluyorsa bu rüyadan alakasız olarak bi anda annem ve kardeşimle bi yerlere gitmeye çalışıyoruz. Metrobüse binecekmişiz ama canım annem jeton yerine 5 lirayı sokmaya çalışıyo o turnikelerde filan. Ben anne napıyosun dur, para zayi olacak diye feryat figan ediyorum. Dinlemiyor beni. Bu sıralarda bakıyorum kalabalığın arasından Erol Büyükburç geliyor. Vay anasını sayın seyirciler, o da nerden çıktı ki? Hiç bir fikrim yok. Hani Esat Kıratlıoğlu diye bi amcamız vardı. Tansu Çiller'in yanından ayrılmazdı. Heh işte o amca gibi saçlarını yandan alıp kafasının üstüne tararmış meğersem bizim Erol'umuz Büyükburç'umuz. Ben ise o yandaki saçları upuzuuun yanlara doğru dökülmüş, tepesi de kel olarak görüyorum kendisini. Valla ondan da biraz korktum açıkçası. Gerçekte görsem o zaman da korkarım. Kızgın bi amca gibi geliyor bana. Neyse...
Bu rüyamızı da Allah Zuzuya uzun ömürler versin, Erol Büyükburç'u da saçsız bırakmasın diye yorumlayarak sonlandırıyoruz.
Etiketler: erol büyükburç , rüya , zuzu